Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) 24 Eylül 2013 tarihinde Türk vatandaşlarının haklarının önüne set çeken tehliklei bir karar verdi (Demirkıran, C 221/11).
Bu karar “vizesiz Avrupa“ rüyasının bitirilmesinden de öte anlamlar taşıyor. Gerekçe ve satır araları, Türk vatandaşlarının haklarının yorumlanmasında artık daha dar ve olumsuz bir yöne gidileceğinin sinyallerini veriyor.
Bu kararın siyasal bir karar olduğu yolunda Türk hükümetinden yorumlar geldi. Hukuksal gerekçelendirmesi görece olarak sağlam olmakla birlikte, bunun siyasal bir etki ile verilmiş bir karar olduğuna ben de inanıyorum. Ancak Türk hükümetinin de ciddi bir sorumluluğunun bunda oluğuna inanıyorum.
ABAD önsorun olarak önüne konan davada, Türk vatandaşlarının Avurpa’ya vizesiz seyahatinin “hizmetin pasif dolaşımını da“ kapsayıp kapsamadığına karar verdi.
Mahkeme, bugüne kadar verdiği kararlar ile (Savaş, Abatay, Tum/Dari, Savatlı/Soysal) Türk vatandaşlarının hizmetin serbest dolaşımı konusundaki haklarına yeni sınırlamalar getirilemeyeceğini kabul etmişti (Karma Protokol Madde 41).
Verdiği kararlar hizmetin “aktif dolaşımını“ yani bir hizmetin sunulmasını içermekte idi. Ancak bu hakkın hizmetin “pasif dolaşımına“ da, örneğin bir tedaviden yararlanmak için Almanya’ya gelmek, için de uygulanması tartışmalıydı.
Bizim hukuksal görüşümüze göre bu hak var idi. Çünkü AB hukuku hizmet dolaşımı hakkını “aktif ve pasif“ olarak ayırmıyor. Bu konuda var olan mahkeme kararlarını da içeren bir dilekçeyi hazırlayıp Almanya Federal Meclisi’ne sunmuştum.
Ayrıca Türkiye ile AB arasındaki Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması), Anlaşma’nın yorumunda AB sözleşmelerine başvurulacağı hükmünü de içermekte. Ancak ABAD buradaki atıfın sadece bu sözleşmelerden “esinlenme“ anlamına geldiğini hükme bağladı.
Ayrıca ABAD bu kararında, Türk vatandaşlarının bu konudaki haklarının AB vatandaşlarının haklarına eş görülemeyeceğine ve bir hizmetten yararlanmanın vizesiz seyahat hakkı vermediğine hükmetti.
Bununla da yetinmeyip çok tehlikeli bir yorum yaptı. Ankara Anlaşması’nın sadece Türkiye’nin ekonomik olarak geliştirilmesini öngören bir yapıya sahip olduğunu ifade etti. Yani bizim “bu anlaşma AB üyeliğinin ve serbest dolaşımın yolunu açan bir anlaşmadır’ yolundaki yorumumuzu devre dışı bıraktı. Bundan sonra ABAD’dan Türk vatandaşlarının lehine yeni kararlar çıkarmak zor olacak.
Bu karar, bugüne kadar verilmiş kararlar ile uyumlu değildir ve siyasal bir karardır. Nedeni ise, Türk hükümetinin kendi eksiklerini örtmek için sürekli AB ile kavga halinde oluşudur. Hakimler “kabadayılığın“ olumlu sonuçlar vermeyeceğini göstermek istediler herhalde. Türk hükümetinin anlamsız “kabadayılığının“ ve ABAD’ın “siyasal kararının“ ceremesini Türk vatandaşları çekecek. Çok yazık!